Türkiye’de engelli bireylerin karşılaştığı zorluklar, toplumsal yapının derinliklerine kadar nüfuz eden bir sorundur. Her geçen yıl, engellilik ile daha fazla farkındalık oluştuğu ve yasalar daha kapsamlı hale geldiği düşünülse de, engelli bireylerin hayatı hala sistematik zorluklarla doludur. Birçok engelli yaşadıkları sorunları sadece kişisel bir engel olarak değil toplumsal bir ayrımcılık, dışlanma ve haksızlık olarak da deneyimlemektedir. Bu durum, engelli olmanın bir suçmuş gibi hissedilmesine yol açmıştır. Toplum, engelli bireyleri bir “yardım gereksinimi “olarak görmektense, çoğunlukla bir yük olarak algılama eğiliminde olabiliyor. Engelli olmak, birey için bir suç değildir; fakat Türkiye’de engelli bireyler, toplum tarafından sıklıkla suçlu bir durumu taşıyor gibi muamele görmekte. İşte bu noktada engelliliğin “suç“ olarak algılanmasının sebepleri açığa çıkmaktadır. Çünkü bir insanın engelli olması, çoğu zaman toplumun sunduğu imkansızlıklar ve kısıtlamalarla suçlu hissi yaratıyor.
Öncelikle, engellilerin eğitimde, iş gücünde, sosyal hayatta ve sağlık hizmetlerinde eşit fırsatlar bulamamaları, onları bir şekilde sistemin dışına itiyor. Bu da engelli bireylerin kendilerini toplumsal düzeyde suçlu hissetmelerine neden olabilir. Sosyal destek sistemlerinin eksiklikleri, işyerlerindeki ayrımcılık, erişilebilir olmayan kamu hizmetleri, engelli bireyleri adeta yetersiz hissettiren unsurlar haline getirmiştir. Engelli olmak, bir seçim değildir; ancak mevcut toplum yapısı engelli bireylere fırsat sunma konusunda ciddi eksiklikler taşır.
Toplumun engelli bireylere yönelik önyargılarını kırmak için atılacak ilk adım, bu kişilerin yaşamlarını farklı değil “eşit“ yaşamalarına olanak tanımak olmalıdır. Yasal düzenlemeler yetersiz kaldığı sürece, engelli bireylerin hayatlarını iyileştirecek asıl değişim, toplumsal zihniyetteki dönüşümden geçmektedir. Bir kişinin engelli olması asla suç değildir; suç toplumun bu bireylere tanımadığı, onların hayatlarını normalleştirmediği bir ortam yaratmaktır.
Engelli bireylerin toplumsal hayatta daha fazla yer bulabilmesi için, devletin ve toplumun daha fazla adım atması, yasaların ve uygulamaların daha etkin hale gelmesi gerekmektedir. Yarına, engelsiz uyanmayacağımızı ve aynı suçluluk hissine sahip olmayacağımızı kimse bilemez. Yapacağımız her şeyi kendimizi de bu insanların içinde görerek yapmalıyız. Akıl ve vicdanlardaki engellerin yok olduğu bir ülkede hiç kimse engelli değildir. Toplumsal farkındalığın arttığı, neden, niçin sorularını soran, karşılaştığı her engeli bir bir kıran, aklı başında insanların çoğaldığı bir ülkede yaşamak hayalimiz inşallah gerçek olsun.